28 Ağustos 2013 Çarşamba

TEMPELHOF HAVAALANI (PARK)



Tarihi                                                                                      

Tempelhof 8 Ekim 1923 tarihinde Ulaştırma Bakanlığı tarafından bir havaalanı olarak kuruldu. Eski Terminali başlangıçta 1927 yılında inşa edilmiştir. Artan hava trafiği beklentisiyle, Nazi Rejimi sırasında, 1930'ların ortalarında büyük bir yeniden yapılanma başladı. Bu arada dünyanın en eski ve hala faaliyet gösteren ticari havaalanı olarak anılırken, birkaç diğer havaalanları tarafından itiraz edilerek, kapatılmasından bu yana tartışmalar yaşanmıştır.

Havaalanının en belirgin özelliklerinden biri, 1950'ler, 1960'lar ve 1970'lerin başlarında en parlak dönemini yaşayan en çağdaş uçakları karşılayan, geniş, gölgelik tarzı çatısının olmasıydı. Tempelhof Havaalanının ana binası yeryüzünde ilk 20 büyük bina arasında idi ve duty-free mağazasıda bulunmaktaydı.

Tempelhof Havaalanının kapatılmasını önlemek amacıyla bazı protestocuların çabalarına rağmen, 30 Ekim 2008 tarihinde tüm işlemleri durdurulmuştur. Kapatılmaması için 27 Nisan 2008 tarihinde yapılması planlanan referandum, düşük katılım nedeniyle başarısız olmuştur.

                                                                                               Kaynak : Wikipedia


Havalimanının bulunduğu bölge, Ortaçağ Berlin’inde Tapınak Şövalyelerinin yerleşkesi olması nedeniyle “Knights Templer” adından mülhem olarak Tempelhof olarak anılagelmiş.

Sonradan bu alanda, Prusya güçleri, ve 1720’den Birinci Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde de Birleşik Alman Güçleri, kalabalık halk kitlelerinin izleyici olduğu geçit törenleri gerçekleştirmiş.

TARİHÎ UÇUŞLAR 
• Bölge halkı, 1909’da, Armand Zipfel adlı bir Fransızın gösteri uçuşu ve takiben yine aynı yıl içinde Orwille Wright’ın gösteri uçuşuyla uçaklarla tanışmış.

Tempelhof’un bir havalimanı olarak yapılandırılma kararının tarihi ise 8 Ekim 1923.

İlk terminal binası 1927’de inşa edilen havalimanı, 1930’lu yıllar boyunca dünyanın dört bir yanındaki sanatçı, siyasetçi ve işadamlarının geçiş noktası olmuş. Nazi döneminde Albert Speer’in Berlin’i yeniden yapılandırma planı çerçevesinde, 1934 senesinde Prof. Ernst Sagebiel bu eski yapıyı yeniden inşa etmekle görevlendirilmiş.

DÜNYANIN EN UZUN BİNASI 
• 300 bin metrekarelik oturumu ile en geniş, ve aynı zamanda en geniş alanda kurulu yapı kompleksi olma özelliğini günümüzde hâlâ koruyan ve Hitler’in “Dünya Başkenti” ideasının sembolü olarak görülen havalimanı binasındaki holler ve çevre yapıları, kentin Avrupa’ya açılan kapısı olmuş.

Tempelhof havalimanının terminal binasının 1936’da başlatılan inşası 1941’e kadar devam etmiş.

Bir uçtan diğerine 1.2 kilometre uzunluğunda ve 1/3 çember formunda olan bu dairesel yapı, kışların uzun ve hava şartlarının sert olduğu bölgede uçakların doğrudan terminal binasına yanaşarak yolcu alma ve boşaltması gözetilerek tasarlanmış.

Yolcuların pasaport kontrolünden geçer geçmez çıkış kapısına ve oradan da doğrudan uçağa erişiminin birkaç dakikada tamamlandığı yegâne havalimanı olan Tempelhof’u, tüm bu özellikleri nedeniyle, devrin önde gelen İngiliz mimarı Sir Norman Foster “tüm havalimanlarının anası” olarak tanımlamış.

                                                                                        Kaynak : Taraf Gazetesi

22 Ağustos 2013 Perşembe

Almanya'nın Bodrum'u '' Timmendorfer Strand ''

     Avrupa gezimizin 2. gününde rotamız daha önceden planladığımız gibi Hamburg'du. Bir gece önce, rezervasyonunu yaptırdığımız Golf marka aracımızı Sixt firmasından teslim aldık. Burada biraz ayrıntı vermek istiyorum.

     Sixt firması Dünya genelinde çok büyük firma ve mağazaları 7/24 hizmet vermekte. Aracı teslim alırken ödemeyi kredi kartıyla yapmak zorunlu. Çünkü bakiyenizin 2 katı kadar teminat alıyor. Eğer aracı kazasız-belasız teslim ederseniz aldığı teminatı geri iade edip sadece kiralama ücretini alıyorlar. Diğer bir ayrıntı ise araca sigorta yaptırmak. Araca full sigorta yaptırmak istediğinizde, gerçekleşebilecek kazanın 850 Euro'sunu karşılıyor. Masraf bu paradan fazlaysa gene cebinizden ödüyorsunuz. Karşıladıkları sigorta bedeli düşük geldiğinden dolayı ben Allah'a emanet diyip aldım arabayı :) Bu arada gördüğüm kadarıyla arabaların hepsi yeni. Golf daha 11000 km.'deydi.

     Sabah erkenden kalkıp hemen yola çıktık. Berlin-Hamburg arası 320 km. civarı. Yolların otoban olması nedeniyle yaklaşık 3 saatte varırız diye plan yapmıştık. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Otobanın birçok yerinde yol yapım çalışmaları vardı ve birçok yerde trafik durma noktasına geliyordu. Planımız o gün Hamburg'u gezip gece Timmendorfer'de ayırttığımız otelde kalmaktı. Baktık ki saat öğleni geçti bizde planı değiştirip cumartesi gününü Timmendorfer'de geçirmeye karar verdik.

Timmendorfer Strand



     Timmendorfer Strand, Almanya'nın kuzeyinde Schleswig-Holstein eyâletinde yer alan, Baltık denizinin dibinde Ostholstein iline bağlı bölgedir. Nüfusu yaklaşık 10000 olup, Belediye Başkanlık görevi Hatice Kara adlı vatandaşımızdadır. Hatice Kara'nın önemi Almanya'daki  ilk Türk kadın belediye başkanı olmasıdır. Ayrıca bölgede neredeyse hiç Türk yaşamamasına rağmen %60'ın üstünde oy almasıda azımsanamayacak bir başarıdır. Kendisine merhaba diyip, bir kahvesini içme hayallerimiz haftasonu olmasıyla suya düştü.

           Hatice Kara Tgrt Haber ile röportajı

     17:00 sularında rezervasyonun yaptığımız Leuchttrum Hotel'e yerleştik. Tabi bizi bir sürpriz beklemekteydi yine. Otele vardığımızda otel kapalıydı. Kapıyı asılan numarayı aradığımızda, odanın anahtarının girişte duvarda bulunan kutuda olduğunun ve verilen şifreyi girdiğimizde anahtarı alabileceğimiz söylendi. Biraz zahmetlide olsa anahtarı alabildik. Bu Almanlar keyfine çok düşkünler ve çalışma sistemlerini bunun üzerine kurmuşlar. Düşünün 30 odalı otelde 1 kişi bile yok ilgili. Türkiye'de olsa sonucu merak ediyorum...

     Timmendorfer'e geldiğimizde yemyeşil bir ortam bizi karşıladı. Mavi ile yeşilin her tonunu özenle korumuş bu bölge. Kuş cıvıltıları, ortamın dinginliği uzun ve meşakkatli yolculuğumuza ilaç gibi geldi. 



     Puslu ve soğuk bir hava olduğundan dolayı Baltık Denizine giremedik. İçimde ukde kaldı ne yalan söyleyim :) Yeşilliklerin arasından sahile doğru ilerlediğimizde uzun bir kumsal çıktı karşımıza. Alanya sahillerine benzettim ben burayı. 




     Akdeniz insanı olarak - ağustos ayında - alışık olmadığımız bu havada üşürken, 4-5 yaşındaki bir çocuğun denizde oyun oynaması Kuzey-Güney insanın farkını çok güzel ortaya koyuyor.


     Sahilden merkeze doğru keyifli yürüyüşümüz sırasında mimarileri muhteşem olan ve birbirlerinden farklı muhteşem evler gördük. Burası Alman zenginlerinin sayfiye yeriymiş. Birbirleriyle rekabet edercesine bir lüks var burada. 










     Bu güzel evlerin arasında '' Mikado Garden Kunst + Bunch '' a rastlıyoruz. Burası bir nevi sanat evi. İçeride Asya sanat eserleri, heykeller, kitaplar ve birçok obje satılmakta. Fiyatlarının baya bir tuzlu olduğunu belirteyim. 






     Şehir meydanına sahil tarafından girişinde büyük bir hastane çıkıyor karşımıza '' Curshmann Klinik '' Burası Lübeck üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim Hastanesinin  farklı branşlarki rehabilitasyon merkezi anladığım kadarıyla. 

     Ve artık kentin meydanına gelmiş bulunmaktayız. Meydanda barlar, cafeler ve çeşitli mağazalar bulunmakta. Hemen karşımızda Turizm derneğinin binası bulunmakta. Aynı zamanda buradan şehir ile ilgili bilgi alabilirsiniz. 




     Gelelim yemek meselesine. Baltık denizinde olduğumuza göre burda yenecek en güzel şey tabiki balık. Baya çeşitli balık menüleri var. Fakat daha öncede belirttiğim gibi Timmendorfer çok pahalı bir yer. Biz 3-5 restoranı gezip fiyatlarını inceledikten sonra tercihimizi kısmen daha ucuz olan '' Cafe-Restoran Filou '' 'dan kullandık. Hem çocuk menülerinin olması, hemde balık açısından zengin olması bu kararımızı etkiledi. Yemek gerçekten güzeldi. Somon tarzı bir balık yedik. Sizlere tavsiyem yeni tadlara açık olmanızdır :) 

     Günün sonuna doğru gelirken sahildeki şezlong-ev tarzı şeylerden bahsetmeden geçemeyeceğim. Bütün sahil bunlarla dolu. Buranın simgesi olmuş bunlar. Sanırım hava soğuk olduğundan denizden çıkınca rüzgardan korunmak için geliştirmiş bu şezlong-evler. Birde sahilde oturup denize girmenin bedeli 3 Eurocuk :)



     Gün batıyor otelimize geri dönme vakti. Kuzey bölgesinde olduğumuz için hava 22:00 gibi kararıyor. Bu sefer dönüşümüzü sahilden değil onun bir paralel sokağından yaptık. Yol üstünde Rathaus ( belediye binası ), çeşitli parklar, havuzlar ve her zamanki gibi birçok sanat eserleri ( heykel ) gördük. Yarın 80 km yolumuz var Hamburg'a ulaşmak için. Erken yatmak lazım... :)))