15 Eylül 2013 Pazar

Yaşanılası Şehir Berlin 3. Gün

Berlin 3. Gün

     Dün müzeler adasında sadece Bergama Müzesini gezebilmiştik hem büyüklüğünden dolayı hem de zaman sıkıntısı yüzünden. Bugünkü gezimiz Alte Müzesi ile başlıyor.

Alte Müzesi

   Eski Ulusal Galeri, 1876'da Friedrich August Stüler tarafından tasarlandı. Banker Joachim H. W. Wagener tarafından bağışlanan 19. yüzyıl sanat eserlerine ev sahipliği yapmaktadır.






Neues Müzesi

     Neues Museum, Almanya’nın başkenti Berlin’de yer alan bir müzedir. Antik Mısır Medeniyeti ağırlıklı olmak üzere Antik dönemin eserleri sergilenir. 1939 yılından beri kapalı olan ve de restorasyon çalışmaları tamamlanan müze 2009 yılının Ekim ayında kullanıma açıldı.

     Müzenin muhakkak ki en önemli tarihi eseri Nefertiti büstü. Özel bir odanın içinde tutulan bu eser gerçek gibi duruyor. Fotoğraf çekmek yasak olduğu için maalesef çekemedim Nefertiti'yi..

















     Müze Adası'ndaki turumuzu 2 müze hariç ( Altes ve Bode Müzesi) bitirmiş olduk. Gezemediğimiz bu müzelere bir daha ki Berlin maceramıza nasip diyerek yolumuza devam ettik.

     Spree nehrinin solumuza alarak Am Weidendamm sokağının karşısından Berliner Ensemble'a doğru çok keyifli bir yürüyüşe çıktık. Ağaçların gölgesi ve nehrin güzel manzarası daha ne istenir ki...



     Friedrichstrabe caddesine vardığımızda Berlin'in en ünlü tiyatro salonlarından biri olan Berliner Ensemble görünüyor karşımızda. Bu tiyatro Bertolt Brett meydanın hemen yanında. 1954 açılan bu tiyatro binası Bertolt Brett'in eserlerini sahnelemesiyle ünlenmiştir. Geçmişten günümüze de birçok önemli oyuncu yetiştirmiştir bu tarihi Berliner Ensemble...

 

     Friedrichstrabe caddesi uzun bir cadde. Birçok ünlü markaları barındırıyor. Amacımız bu caddenin sonundan Unrer Den Linden caddesine çıkıp Brandenburg Tor'a varmak.

     Ablamın bize ısrarla gezin dediği yere geldik Dussmann Kulturkaufhaus. Burası caddenin tam ortalarına doğru kalıyor. Aslında burası D&R tarzı bir yer ilk bakışta. İçeriye girip müzik cd ve kitapları bölümünde resmen dibimiz düşüyor. İnanılmaz bir arşivi var. Aklına ne geliyorsa müzikle ilgili inanın burda bulabilirsiniz. Eşimin çelist olmasından kaynaklı 2 saatimizi burda geçirdik. İnanın bize yetmedi. Birde içerisinde duvarları yosunla kaplı çok güzel bir kafesi var. 











     Ihlamurlar Altı (Unter Den Linden) Caddesine vardığımızda cadde de belediye çalışmaları vardı. Eski binaların yer aldığı bu cadde çalışmalara rağmen güzel görünüyordu. Daha önce dediğim gibi yolumuz Brandenburg Kapısı. Tatlı bir sürprizle karşılaşıyoruz yanlış yoldayız :) Kuzeye gideceğimize güneye doğru yani Alexander Platz'a doğru yürümüşüz. Herşeyde hayır var bu vesile ile Humbolt Üniversitesi'ni (Berlin'in en eski üniversitelerinden biri 1810'da yapılmış), tarihi Deutsche Bankası, Mercedes Benz Galeriyi, Reiterstandbild König Friedrich II von Preußen Heykeli gibi birçok yeri görmüş olduk.







     Tekrar yönümüzü Brandenburg Kapısı'na çevirip yürümeye başlıyoruz. Cadde üstünde Berlin Story Müzesi'ne uğruyoruz. Berlin'in tarihi anlatılan bu müzenin hediyelik eşya satan bölümünde biraz alışveriş yapıp Berlin'in simgeleri olan ayı ve arabasında foto çekinip çıkıyoruz.




     Sonunda Berlin'in en önemli yerlerinden biri olan Brandenburg Kapısı'na ulaştık. Hemen kuzeyinde Reichstag bulunur. Soğuk savaş boyunca, Reichstag Batı Berlin'de, Brandenburger Kapısı Doğu Berlin'de bulunmuştur. Kapı 1788-1791 yılları arasında yapılmıştır.

     Brandenburg Kapısı on iki sütuna, altı giriş kapısına ve altı çıkış kapısına sahiptir. Sütunlar, toplam beş yol oluşturur, vatandaşların sadece dıştaki iki kapıyı kullanma hakları vardı. Ortadaki yol ise kraliyete ve önemli trafik geçişlerine ayrılmıştı. Kapının en üstünde Quadriga vardır.

     Quadriga, Olimpiyat Oyunlarında ve diğer oyunlarda yarıştırılan, yan yana koşulmuş dört at tarafından çekilen arabadır.

     Kapının bulunduğu Pariser meydanı cidden çok kalabalıktı. Birçok yerde sokak gösterileri vardı. Meydanın yanında bulunan herhangi bir kafeden bu karmaşayı seyre dalmanızı tavsiye ederim.



   
     Meydan çevresinde ve tüm Berlinde görebileceğiniz bisiklet taksiler çok ilgimi çekti. Yürümeyi sevmeyenler için birebir olan bu bisiklet taksilerle tarihi yerleri gezip, sürücünün tarihi anlatımlarını dinleyebilirsiniz.




     Kapıdan kısa bir yürüyüşle Reicstag'a yani Almanya Parlamento Binası'na varıyorsunuz. Buranın karmaşık bir hikayesi var.

     Yapımı 10 yıl süren ve 1894 yılında açılan Meclis Binası Nazi Almanya'sına kadar hizmet etmiş. Hitler bu binayı kendi kararlarını verebilmek için kullanmış. 1933 yılında şaibeli bir yangın geçirmiş. Neden şaibeli derseniz o zaman ki naziler, komünistlerin burayı kundakladığını ileri sürmüşler. Fakat yangının nasıl başladı hala tartışma konusu. Çünkü diğer bir varsayımda Nasyonal Sosyalistlerin burayı bilerek yaktığı ve suçu '' komünistleri tutuklamak için ki 200 yakın kişi tutuklanmış '' komünistlere yıkmıştır. 2. Dünya Savaşı'nda ağır hasar alan bina soğuk savaşın sonuna kadar kullanılmamış. Yeniden yapımı ve açılması ise 1991 yılına kadar sürmüş.

     1999 yılında biten son tadilatla beraber Reicstag bugünkü görünümünü almış. Binanın üstüne cam kubbe eklenmiş bu son tadilatla ve bu cam kubbeye turistlerin gezmesine izin veriliyor. Biz gittiğimizde inanılmaz sıra vardı ve rezervasyon olmadan da almıyorlarmış.




     Reicstag ve Brandenbug Tor'un batı ucunda yeşillikler içinde Tiergarden Park bulunuyor. Zamanımız uymadığından gezemediğimiz bu parkta Alman Başbakanı'nın köşkü, Bellevue Sarayı ve çan kulesi bulunuyor. Ayrıca Zafer Sütunu (Siegessäule), Bismarck Anıtı ve Prusyalı generallerin heykelleri gibi birçok anıtı da barındırmaktadır.



     Yine bu parkın içerisinde bulunan Haus der Kulturen der Welt ("Dünya Kültürleri Evi") Berlin, Almanya'da bulunan ve Almanya'nın Avrupa dışı güzel sanatlar için milli merkezi olan bir kuruluştur.

     Bu merkezin ana binası Berlin Tiergarten parkında konumlanmıştır ve Carillion ve yeni Alman Şansölyelik Ofisi ("Bundeskanzleramt") binalarına komşudur. Bu merkez eskiden konferans merkezi olan Kongresshalle olarak bilinmekteydi ve 1957'de " Interbau " sergisi sırasında Amerikan mimar " Hugh Stubbins Jr. " tarafından tasarımlanmış ABD'nin Almanya'ya bir bağışı olarak yapımlanamıştı. Bu konferans salonu Haziran 1963'de ABD Cumhurbaşkanı John F. Kennedy'nin Batı Berlin ziyareti sırasında ünlü nutuğunu verdiği salondur. 21 Mayıs 1980'de bu binanın çatısı çökmüştür. 1987de Berlin'in 750.yıl jübilesi için eski şekliyle yeniden yapılmıştır. Bu özel şekli dolayısıyla alaycı Berlinliler tarafından Schwangere Auster (gebe istiridye) olarak anılmaktadır.

     Bu merkez günümüzde birçok kültürel etkinliğe sahne olmaktadır. Berlin " Uluslararası Film Festivali (Berlinale) " günümüzde bu kurumun salonunda düzenlenmektedir. Ayrıca güzel sanatlar eserleri sergileri; tiyatro ve dans gösterileri; konserler ve yazarların kendi eserlerini okuma gösterileri yapılmaktadır. Ulusal ve uluslararası şöhreti ve etkinliklerinin yüksek kalitesi dolayısıyla Almanya federal hükümetinden mali destek alan nadir sayıda kültürel kurumların arasında bulunmakta ve "kültür deniz-feneri" olarak anılmaktadır.



   













7 Eylül 2013 Cumartesi

Yaşanılası Şehir Berlin... 2. Gün


BERLİN 2. GÜN


     Doğu Avrupa Gezimizin 4. günü. Berlin'de ise 2. günümüz. Neukölln taraflarında kaldığımız için s-bahn ve u-bahn trenleriyle ( metro ) bugünkü güzergahımızın başlangıcı Alexanderplatz'a gidiyoruz. Tura başlamadan önce S-bahn ve U-bahn hakkında bilgiler vermek istiyorum




                                              S-Bahn ve U-Bahn Güzergah Haritası

     Yukarıdaki harita her ne kadar karışık gözüksede 10 dk. bir incelemeyle gideceğiniz yeri çok kolay bulabilirsiniz. Kentin her yerine ulaşım mümkün. U-bahn daha çok yerin altından giderken, S-bahn ise yerin üstünden gitmektedir.

     Berlin'de tek yön ulaşım bedeli 2.60 Euro ( tam bilet ) olduğu düşünülürse aslında günde 10 defa bu hatları kullandığınızda - ki çok rahat kullanılıyor - 26 Euro sadece kabataslak para ödersiniz. Bu yüksek maliyetten kaçmanın 2 yolu var.

     Berlin'de toplu taşıma araçlarına binerken herhangi bir kontrol bulunmuyor. Yani bilet almadan istediğiniz gibi binebilirsiniz. Tabiki nerde, ne zaman çıkacağı belli olmayan görevlilere yakalanmamanız gerekli. 40 Euro gibi bir ceza kesiyorlar eğer biletiniz yoksa.

     Berlin Welcome Card. Bu kartla Berlin'de kaç gün kalacaksanız ( 1-2-3-5 gün ) farklı bölge alternatifleriyle çok daha ucuza getirebilirsiniz harcamaları. Mesela ben 3 günlük welcome card'ı AB bölgesini seçerek ( ABC alternatifi var ) + Müze adası seçeneğiyle 34 Euro'ya aldım. Ayrıca şehir rehberi,haritası ve 200'e yakın yerde indirim sağlayan kuponlar verdiler. Bence Berlin'de 1 günden fazla kalacaksanız internettede satılan bu kartı muhakkak alın.

     Alexanderplatz şehrin en önemli meydanlarından beri. Geniş meydana geldiğinizde inanılmaz bir kalabalık ve büyük binalar başınızı biraz döndürüyor. Heryerde bir aksiyon barındıran Alexanderplaz meydanı hemen hemen tüm güzergahlarında dağıtım merkezi.













     Meydanda ayrıca Avrupa'nın çeşitli ülkelerinin saatlerini gösteren Weltzeituhr saati bulunuyor. Gördüğüm kadarıyla saat çalışmıyor :)



     Meydandan biraz aşağı doğru yürüyünce Berlin'in en yüksek binası Berlin Televizyon Kulesi ( Berliner Fernsehturm ) 'ni görüyorsunuz. 368 metre yüksekliğinde ki binayı zaten Berlin'de göremeyeceğiniz yer yok. Berlin'de eğer kaybolursanız yönünüzü buraya vererek istediğiniz yeri bulursunuz :) Kule'nin 203 metresinde Berlin manzarası izlenebilir, yarım saatte bir tam tur dönen restoranında yemek yiyebilir yada medya müzesini gezebilirsiniz.







     Kulenin biraz ilerisinde Berlin'in en eski kilisesi St. Marien Kilisesi bulunuyor. Yapım yılı tam bilinmemekle birlikte 1292 yıllarında Alman kayıtlarında adı geçmektedir bu kilisenin.



















     Kilisenin yanındaki geniş alanda Neptün Çeşmesi bulunuyor. 1891 yılında yapılan bu çeşme Roma Tanrısı Neptün'e adanmıştır. Neptün'ün yanındaki kadın heykeller ise Prusya'nın dört ırmağı olan Elbe,Rhine,Vistula ve Oder'i temsil ediyor.





     Neptün Çeşmesi'nden Spandauer caddesine doğru döndüğümüzde tam karşımızda Rotes Rathaus var. Kırmızı Belediye Binası 1861-69 yıllarında yapılmış, 2. dünya savaşı sırasında ağır hasar alan bina 1951-56 yıllarında restore edilmiştir.




     Karl-Liebknecht caddesine çıkıp Unter Den Linden caddesine doğru yürüdüğünüzde sağlı sollu birçok mağaza, kafe ve restoran görebilirsiniz. Bu cadde üzerine Berlin'in simgelerinden biri olan Berliner Dom'a gelmeden parkın içinde Karl Marks ve Friedrich Engels Heykeli var.



     Ve nihayet Berliner Dom. Görkemli yapısıyla daha sizi dışarıdan etkileyen Berlin Katedrali, içeride ki gotik havasıyla birleşince gezi alanları arasında en önemli yapılardan biri oluyor. Berlin Katedrali, 1700 yılında barok tarzıyla yapılan, daha sonra 1822 yılında neo-klasik hale dönen, 1905 yılında yıkılıp tekrar neo-barok haliyle yapılan ve 2. Dünya Savaşı sırasında aldığı ağır hasarlardan sonra 1981 yılında bugünkü şeklini almıştır. Katedralin 270 basamakla ve daracık merdivenlerle çıkılan üst tarafından Berlin ve Müze Adasının manzarasını izleyip, fotoğraf çekmenizi şiddetle öneririm.


































     Katedralden sonra artık Müze Adası'na ( Musuemsinsel ) geldik. Burası adanın kuzey kısmında kurulan, yaklaşık 1 km2' lik yer işgal eden, 5 farklı müzenin oluşturduğu bir yer. Unesco'nun Dünya Mirasları listesine alması sanırım adanın önemi gayet iyi açıklıyor.


  • Altes Museum  (Eski Müze) : Karl Friedrich Schinkel'in siparişi üzerine 1830'da tamamlandı.
  • Neues Museum (Yeni Müze) : Friedrich August Stüler'in planlarına göre 1859'da tamamlandı. Destroyed in II. Dünya Savaşı'nda yıkılan müze, David Chipperfield tarafından yeniden inşa edildi ve 2009 yılında yeniden açıldı.
  • Alte Nationalgalerie (Eski Ulusal Galeri) : 1876'da tamamlanan müze, aynı zamanda Friedrich August Stüler tarafından tasarlandı, banker Joachim H. W. Wagener tarafından bağışlanan 19. yüzyıl sanat eserlerine ev sahipliği yapmaktadır.
  • Bode Müzesi : Adanın kuzey ucunda bulunan müze, 1904'te açılmıştır ve sonrasında Kaiser-Friedrich-Museum olarak adlandırılmıştır. Heykel koleksiyonlarını, geç dönem antik ve Bizans sanat eserlerini sergilemektedir.
  • Pergamonmuseum (Bergama Müzesi) : Kompleksin son müzesi 1930'da inşa edilmiştir. Büyük bir şekilde yeniden kurulmuş çoklu ve tarihsel olarak önem teşkil eden eserleri bulundurmaktadır. 

     Biz Müzelerin saat 6'da kapanacağını bildiğimizden ve 2 saatlik bir süreyi sadece BERGAMA MÜZESİ'ne ayırdık.Diğer müzeleri sonraki günlere bıraktık. Şunu belirteyim Bergama Müzesi'nin önünde inanılmaz sıra oluyor. Sadece bilet için en 1-2 saat beklersiniz. Yazımın başında belirttiğim Welcome Card + Museumsinsel ile biz sıra beklemeden direk girdik. Bu kartları turist bürolarında, U-bahn ve S-bahn'larda, internette ve bazı büyük kitap evlerinde bulabilirsiniz.

     Bergama Müzesi'ni nerden anlatmaya başlasam inanın bilmiyorum. İnsan ülkesindeki tarihin elin Almanyası'na satıldığını-çalındığını düşündükçe çileden çıkıyor. Bu kadar çok eser hele ki devasa büyüklükteki Bergama Zeus Sunağı, Miletin Pazar Kapısı, İştar Kapısı... İnsanın canı acıyor bu eserleri görünce.


                                                                    '' HELİOS ''


                                                                    '' RHEA ''


                                                                    '' EOS ''


                                                                 '' THEMIS ''


                                                                      '' SELENE ''


                                                                        '' HELİOS ''


                                                                         '' PHOİBE ''


                                                                        '' ASTERİA ''


                                                           '' Bergama ZEUS Sunağı ''



Bergama Müzesi 3 bölümden oluşmaktadır.
  • Antikensammlung (Klasik Antik Çağ Koleksiyonu)
  • Vorderasiatisches Museum (Antik Yakın Doğu Müzesi)
  • Museum für Islamische Kunst (İslam Sanatı Müzesi)

Milet Pazar Yeri Kapısı :

     Yapı, 120-130 yılları arasında, İmparator Hadrian döneminde inşa edilmiş. Adından da anlaşılacağı üzere, Milet şehrinin pazar yeri kapısı. Zamanla, çeşitli depremler neticesinde yıkılmış.

      Alman arkeolog Theodor Wiegand, 1903 yılında yapıyı bulmuş.O dönemde, Alman kralı 2. Wilhelm’e takdim etmiş.

      1907-1908 yıllarında ise, 750 tonluk yapı, parça parça kaçırılmış.

      Kimileri, yine “Türkiye’de kalsa idi zaten korunamazdı” gibi düşüncelere kapılabilirler. Ama, unutmayalım ki, Milet Kapısı, Celsus Kütüphanesi’nin ön yüzünün kardeşi. Efes Ören yerinde, Celcus Kütüphanesi pekala ayakta duruyor, pekala sergilenebiliyor ve pekala dünya çapında turist çekebiliyor.

      Sanat eserlerinin sergilenmesi açısından bakılacak olursa, bu kapının Efes Ören yerinde olduğu gibi, ören yeri turizmi şeklinde sergilenmesi çok daha etkileyici olmaz mıydı?

      Milet Pazar Yeri Kapısı ya da diğer bilinen ismiyle Agora Kapısının iadesi için bir takım sivil girişimler olmuş, ancak netice belli değil.

      Bu yapı kaçırılmamış olsaydı, Türkiye’nin ikinci bir Efes Celcus Kütüphanesi olacaktı.

       Kültür varlıkları, doğdukları yerde sergilenir!

                                                   Kaynak : http://turkiyekayipkulturhazineleriniariyor.wordpress.com









İştar Kapısı

     Bugünkü Irak'ta bulunan eski Babil kentinin surları üzerinde, "Tören Yolu" denen ana caddeye açılan, bir iç avlu ile ayrılmış iki anıtsal girişten oluşan, tuğladan yapılmış dev boyutlu kapı.

     İÖ y. 575'te Yeni Babil Devleti'nin başkenti Babil'in iç ve dış sur duvarlarını birleştiren, kentin sekizinci kapısı olarak inşa edildi. Babil Kralı II. Nebukadnezar tarafından Tanrıça İştar adına yaptırılmıştır.

     
     12 m'den biraz yüksekti ve kabartma ejderha ve boğa figürlerinin yer aldığı sırlı tuğlalarla kaplanmıştı. Kapı, arka arkaya iki girişten oluşuyordu ve güney tarafında geniş bir sahanlık bulunmaktaydı. Kapının arkasında başlayan ve günümüzde 800 m'den fazla bir bölümü izlenebilen taş ve tuğla döşeli Tören Yolu'nun iki yanında bir ayağını kaldırmış pişmiş topraktan aslan heykelleri diziliydi. Cadde üzerinde 120 aslan heykeli, kapının cephesindeyse 13 sıra halinde 575 ejderha ve boğa figürü bulunduğu sanılmaktadır. Caddenin düzeyi birkaç kez yükseltilmiş olduğu için kapının kabartmalarının alt sıraları toprak altında kalmıştı. Irak Eski Eserler Bakanlığı bu caddeyi, üstteki düzeylerden birini temel alarak yeniden inşa etmiştir.

     İlk olarak Alman arkeologlar tarafından 1900 yılında bulunan paha biçilmez çinilerin birçoğu, Berlin’deki Pergamon Müzesi’ne götürüldü (Yapının pek çok unsuru da bugün Berlin Pergamon Müzesi'nde bulunmaktadır.). Saddam Hüseyin döneminde Nebukadnezar Müzesi'nin girişinde yer alması gereken ancak götürülen çinileri restore ettirildi. Irak Savaşı (2003-11) sırasında ABD ordusunun askeri yığınağının arasında kalan tarihi mekanda onarılamaz hasarlar meydana gelirken yüzlerce çini çalındı.
                                                                                                                   Kaynak : Wikipedia





























URUK

Uruk, antik bir Sümer şehri. Kent, Fırat Nehri'nin bugünkü yatağının doğusunda, nehrin eskiden kurumuş bir kanalının üzerinde bulunmaktadır. Bugünkü Irak'ta Al Mutanna ilinin başkenti Samava'nın 30 kilometre doğusuna denk gelir. Uruk, Babil döneminde de varlığını korumuştur. Kitab-ı Mukaddes'te şehrin adı Erek olarak geçer.

Uruk, Sümer Krallar Listesine göre Enmerkar tarafından kurulmuştur. Şehir, en büyük zenginliğini Gılgamış'ın hükümdarlığı sırasında yaşamıştır. Gılgamış, surları yaptırmış, ticareti sağlamlaştırmış, üretimi arttırmış, Uruk'u döneminin en muhteşem şehri haline getirmiştir.

Sümer döneminde en önemli şehirlerden biri olan Uruk, tanrıların büyüğü Anu'ya atfedilmiş bir zigguratın çevresinde 6 kilometrelik bir alana yayılmış tahminlere göre yaklaşık 80.000 insanlı bir şehirdir. Sümer tabletlerine göre İnanna/İştar sonradan kendisine bu önemli şehirde bir tapınak yaptırtarak Anu'nun tapınağıyla yarışmıştır.Gılgameş Destanı'nda bu konuya değinilir. Şehrin, İnanna'ya tapınma yöntemlerinin çarpıklığı yüzünden bozulduğu düşünülmektedir. Özellikle Anu başrahibi endişelerini aktarır. Anu'ya verilen önemin yok olduğu, İnanna'nın baştanrıça gibi gözüktüğü zamanda Anu tapınağında büyüyen Gılgameş'ten yardım istenir.

Binlerce yıllık sessizliğin ardından Uruk, bir İngiliz araştırmacı olan William Loftus tarfından, 1849 yılında keşfedilmiştir. Ancak ilk kayda değer kazı çalışması Julius Jordan liderliğindeki bir Alman ekip tarafından I. Dünya Savaşı'ndan hemen önce yapılmaya başlanmıştır. Savaş nedeniyle ara verilen kazılara 1928'de geri dönerek yeniden başlayan araştırma ekibi 1939'a kadar çalışmıştır. 1954 yılında tekrar başlayan kazılar, H. Lenzen liderliğinde birkaç yıl daha devam etmiştir. Bu kazılarda birçok önemli Sümer tabletleri gün ışığına çıkarılmıştır.

Erek (İbranice ארך) Tevrat'a göre Şinar ülkesinde bulunan bir antik kenttir. Babil Kulesi yıkıldıktan sonra Kral Nemrut kenti ikinci kere, Tanrı'nın insanların dillerini karıştırıp dünyanın dört bir yanına dağıttığı yere kurar. Erek kentinin tam yeri belirtilmemiştir; ama Şinar'ın yaklaşık olarak Mezopotamya'nın kuzeyi olduğu bilinmektedir.
                                                                                                                     Kaynak : Wikipedia










   İslam Eserleri Müzesi

     İslam Eserleri Müzesi başlangıçta Prusya Devleti sanat koleksiyonlarının bir bölümü olarak kurulmuştur ve kendi türü içinde Batı dünyasının en eski müzelerinden biridir. Müze bugün Federal Almanya Cumhuriyeti ve eyaletleri tarafından finanse edilen Prusya Kültür Varlıkları Vakfı'na ait Berlin Devlet Müzeleri Birliği’ne bağlı 17 müzeden biridir. Berlin’deki Müzeler Adası üzerinde, en önemli tarihsel kurumlardan biri olan Bergama Müzesi içindeki özgün konumu ve çok değerli koleksiyonlarıyla dikkat çekmektedir. Sadece 2011 yılında müze 732.000 kişi tarafından ziyaret edilmiştir. Berlin Müzeler Adası dünya çapındaki en büyük ve en
eski müze komplekslerinden biridir ve 1999 yılında UNESCO tarafından dünya kültür mirası listesine
alınmıştır. Müzenin koleksiyonlarındaki eserlerin büyük çoğunluğu kent ve saray sanatına aittir, sadece az bir kısmı dinsel konularla ilgilidir. “İslam Eserleri Müzesi” tanımlaması bu nedenle biraz yanıltıcı olmaktadır ve bu ad daha çok eserlerin geldiği bölgeleri esas almaktadır. Sanat eserlerinin büyük kısmı7. ve 19. yüzyıllar arasına tarihlidir ve İspanya’dan Hindistan’a uzanan geniş bir bölgeden gelmedir. Orta Doğu, Mısır ve İran kökenli eserler koleksiyonların ağırlık noktasını oluşturmaktadır; ve eserlerin getirildiği ülkeler kendi içlerinde kültürel, toplumsal, siyasal, ekonomik ve dinsel açıdan büyük çeşitlilik sergilemektedir. Eserler, nüfusun büyük çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu, ancak içinde başka dinlere mensup grupların da yaşadığı
toplumlara aittir. Bu durum örneğin en değerli sergi eserlerinden sayılan ve bir Osmanlı konut mekanının
dünyadaki mevcut en eski örneği olan Halep Odası’nda iyice belirgindir: Ahşap kaplamaları yaptıran,
Suriye’nin Halep kentinde yaşayan Hristiyan bir tüccardır, kaplamaların yüzeyleri olasılıkla İranlı bir sanatçı tarafından Osmanlı üslubunda dekore edilmiştir.





































Bergama Zeus Sunağı

     Bergama Zeus Sunağı ya da Zeus Altar'ı İ.Ö. 2.yüzyılda, Kuzey Batı Anadolu'da, İzmir'in kuzeyinde bulunan antik Pergamon şehrinde Pergamon Krallığı'nı yöneten Attalos hanedanı tarafından yaptırılmış mermerden anıtsal dinsel yapıdır. At nalı biçimdeki yapı Bergama Akropolü üzerinde bulunur. 35.64 mt genişliğinde 33.4 mt derinliğindedir. Yapının ön tarafında bulunan merdivenler 20 mt genişliğindedir.

     Dışında ve iç mekanlarında bulunan mermer kaplama üzerindeki freskler sanat tarihinin en önemli yapıtları arasında sayılır. Dış cephe freskleri antik Helen dünyasının Olympos tanrıları ile devler -Gigantlar- arasındaki savaşı, iç alandaki freskler Pergamon'un kuruluş söylecesi olan Telefos söylencesini anlatır.

     Bu görkemli yapının kalıntıları 1870'li yıllarda Alman mühendisi Carl Humann tarafından, o zamanın Prusya'sına götürülmüştür.

      Bergama Zeus Sunağının yerinde bugün sadece temelleri vardır. İkinci Abdülhamit zamanında sanat yapılarına bağnazlık nedeni ile bu ünlü sunak Almanlar (carl humann) tarafından Berlin'e goturulmustur. Düzenli bir şekilde kesilerek ambalajlanan sunak Dikili limanından gemilere yüklenmiştir. Daha sonra sunak ile ilgili kazılarda bulunan süsleme ve frizlerde götürülerek Berlin'de bergama muzesi dedikleri yerde restore edilmiştir. İkinci Eumenes zamanında Galatlara karsı kazanılan yenilginin anısına dikilen anıt Zeus ve Athena'ya adanmıştır. Planı kare biçiminde olan bu anıt, beş basamaklı bir podium üzerinde ve iki katli olarak yapılmıştır. Dış yüzü tanrılarla gigantlarin savaşını betimlemektedir. Zeus Sunağının frizi dev boyda 118 kabartmadan oluşmaktadır. bu kabartmaların her birinde Olympos tanrıları ile gigantlar arasındaki savaş canlandırılır. Gigant denilen devler aslan ya da boğa kafalı ve yılan kuyruklu azmanlardır. Olympos tanrılarından Zeus, Athena, Leto, Apollon, Artemis, Dione, Otos, Alkyoneus, Porphyrion ve daha adları bilinmeyen başkaları görülür. Kabartmalarda devlerin, tanrıların gücü altında ezildikleri, gövdeleri paramparça edilip korkunç acılar içinde kıvrandıkları an canlandırılmıştır. Bergama'ya özgü patetik uslubla işlenmiş olan bu kabartmalar Hellenistik sanatının en görkemli yapıtlarındandır. Tüm kabartmalarda birlik ve uyum görülmesine karşın tek bir sanatçı tarafından yapılmadığı da anlaşılmaktadır. Oyma adlar arasında Dionyades, Menekrates, Melanippos, Orestes, Theorrhetos gibi heykeltraşların okunması da bunu kanıtlıyor. Bunların tümü de Bergamalıdır.
                                                                    Kaynak : https://eksisozluk.com/zeus-sunagi--414159